NİÇİN OKUMALIYIZ? Okula ilk başladığımızda yaşadığımız heyecanı, karnımızda uçuşan kelebekleri, ailemizin gözlerindeki gurur ve sevinci hepimiz hatırlarız, değil mi? O an öyle bir andır ki, bugün bile o zamanları hatırladığımızda ve bir gülümseme yayılır dudaklarımıza sıcacık. Hele ilk okumayı söktüğümüz zamanlar... Sadece biz değil, anne babamız, eş dost, akraba, konu komşu da büyük bir coşku ve mutluluk yaşar. İlk okuduğumuz cümlemiz :''Ali gel.'' öyle bir gelişle gelir ki, bir bayram havası yaşanır. Milli ve dini bayramlarımız arasında bir bayramımız daha vardır artık: Okuma Bayramı. Evde, sokakta, okulda, yolda-televizyonda bile-her gördüğümüzü okumaya çalışarak kutlarız bu bayramı. Okumak; bizim hedefimiz, işimiz ve başarımızın adı olmuştur artık. Pekiyi, ne oluyor da bu bayram havası, ani ve hüzünlü bir ayrılık sahnesine dönüşüyor? Kitaplar mı değişti, yoksa biz mi? Okumamızı bayram coşkusuyla kutlayanlara ne oldu? Neden okuyan insanları takdir etmenin, övmenin yerini; onları can sıkıcı bir iş yapan insanlar olarak görmeye başladık? Zamanımız da yok aslında. Daha büyük telaşlarımız var değil mi? Artık birinci sınıf çocuğu değiliz. Çözülecek testlerimiz var, kazanılacak sınavlarımız... Büyük sorumluluklarımız var, ağır gelen telaşlarımız... Bahaneler, bahaneler... Oysa doğru, analitik ve stratejik düşünme, hızlı ve doğru karar verme, analiz ve sentez yapabilme, yeni fikirler üretebilme, problem çözme, yorum yapma, anlama, değerlendirme, sonuca ulaşma becerilerinin kazanılmasının yolu kitap okuma alışkanlığından geçer. Bu becerileri kazanmış bir birey istemese de -kim istemez ki- girdiği sınavlarda, çalıştığı işlerde ve dolayısı ile hayatta başarılı olacaktır. Ülke olarak okuma oranımızın kişi başına günlük 6 saniye olması acı gerçeği bilindiğinde; paragraf sorularını okurken çocuklarımızın neden sıkıldığını, dikkatlerinin neden dağıldığını, paragrafları neden anlayamadıklarını ve yorumlayamadıklarını anlamak bizim için hiç de zor olmayacaktır. Tüm bu karamsar tabloya rağmen, ben hala umutluyum. Neden mi? Çünkü: ''Kitap okuyor musunuz?'' diye sorulduğunda içimizdeki çocuğun utançtan yanakları kızarır- artık okumasa da- okumamanın yanlış olduğu bilinciyle ayıbını saklamaya çalışır. İlk emrin '' Oku!'' olduğunu unutmamızın ağırlığı çöker omuzlarımıza. İşte, bu utancı içimizde hissettiğimiz sürece hala umut var demektir. İçimizde bir yerlerde saklanan kendini tanıma, geliştirme, yenileme coşkusuyla dolu olan çocuğu kitapla yeniden buluşturarak bu hasretin bitmesi ve bol okuyan bir toplum olmamız dileğiyle. Hacer AKÇAALAN
|
1972 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |